X

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) ve Çevresel-Sosyal-Yönetişim (ESG) gibi izdüşümlerine yüksek derecede uyum sağlanması toplumun çeşitli katmanlarında karşılık bulması gereken büyük bir sosyo-ekonomik/kültürel dönüşüm meselesi olarak görülmelidir. Liberal ekonomik yaklaşım, piyasaların girişim özgürlüğünü en fazla destekleyecek ve kamusal müdahaleleri asgariye indirecek şekilde tasarlanması gerektiğini öngörür. Öyle ki, işletmeler özgür şekilde kâr en çoklaştırması amacına yönelik faaliyetlerini gerçekleştirdiğinde, büyüme ve istihdam hedeflerine de kendiliğinden ulaşılacaktır. Bu süreçte devletten beklenen; eğitim, sağlık ve güvenlik başta olmak üzere temel kamu hizmetlerini yerine getirmesi, girişimciye de fazla “gölge etmemesidir.” Adam Smith’in temellerini attığı liberal ekonomik tasarımın faydalı yönleri olduğuna şüphe yok. Ancak, liberalizmin Lewis Carroll’un ünlü eseri Alice Harikalar Diyarında da olduğu gibi tavşan deliğinden geçince ekonomileri harikalar diyarına götürmediğini de biliyoruz. Liberal ekonomik sistemin eşitsizlik, finansallaşma ve krizlere yatkın yapısını, kolaylıkla değiştirmek pek mümkün görünmüyor. Bu başarısızlık listesine 1970’lerden bu yana çevresel riskler de eklendi. Mevcut ekonomik sistemin ekoloji üzerinde yarattığı tahribat artık ihmal edilecek boyutları çoktan aştı. Çevresel ekonominin yoğun kamusal müdahale içeren yapısı aynı zamanda serbest piyasacı tasarıma yönelik revizyonist bir yaklaşımı da gündeme getiriyor. Nasıl getirmesin? “Gerçek ötesi çağ ve post endüstriyel toplumun” asıl gerçeği olan, çevresel felaketler çocuklarımızdan ödünç aldığımız dünyayı ancak kırık dökük bir şekilde teslim edebileceğimizi düşündürüyor. Uzay çalışmalarının hızlanmasının bir nedeni de Dünya’nın geleceğiyle ilgili bu kaygılar. Bu gelişmelere tepki olarak, küresel kurumların desteğiyle karbon salınımını azaltmaya yönelik çeşitli politikalar geliştirilmeye de çalışılıyor. Bunların en bilinenleri Birleşmiş Milletler’in (BM) 2000 yılında ilan edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri (BKH; Millennium Development Goals) ve 2016 yılında bunun yerini alarak 2030 yılına kadar hedeflerine ulaşmayı amaçlayan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA; Sustainable Development Goals) (bkz., CSB, 2019b).

Peki, sürdürülebilirlikle ilgili küresel kaygıların somut eylemlerle ortadan kaldırılmasını amaçlayan çeşitli düzenleme – yaptırım sistematikleri büyük ekolojik tahribatı durdurabilir ve mevcut yaşam biçiminden kaynaklanan toplumsal eşitsizlikleri giderebilir mi? Karbondioksit salınımının ve eşitsizliğin başlıca kaynağı olan şirket kapitalizminin bilinçli bir eylem stratejisiyle “ehlileştirilmesi”, daha yeşil, adil ve insancıl bir geleceğe ulaşılmasını sağlayabilir mi? Konuya uzak olanların belki de fazla romantik bulacağı yukarıdaki soruların yanıtını aradığımız bu yazımızda; şirketler kesiminin sürdürülebilirlikle ilişkisini tanımlayan ESG (Çevresel Sosyal ve Yönetişim) kavramını açıklamaya ve ESG uygulamalarının SKA’nın gerçekleştirilmesindeki etkinliğini, ülkemize yönelik çıkarımları da gündeme getirerek, irdelemeye çalışacağız.

  • Share This :